Amnaya, tüm ruhların yararlanması için ruhsal evrenden bu maddi dünyaya indirilmiş bilgi anlamına gelir. Bunu ister “ruhsal”, ister “aşkın” veya “ilahi” olarak tanımlayın, önemli olan bu bilginin bu maddi dünya tarafından biçimlendirilmeyip yukarıdan indirilmiş olmasıdır. Bu şekilde, bizim kim olduğumuzu (sambandha), yaşantımızın amacını (prayojan), ve bu amaca amnaya yoluyla nasıl ulaşabileceğimizle ilgili herşeyi (abhidheya) anlayabiliriz.
Amnaya, yani bu dünyada ortaya çıkan kutsal bilgi Ganj nehri örneğiyle daha iyi anlaşılabilir. Eski devirlerde Hindistan medeniyeti, Ganj medeniyeti (Ganga- sabhyata) diye adlandırılırdı. Hindistan’daki herkesin Anne Ganj’a büyük saygısı vardı; çünkü onun Tanrı’nın lotus ayaklarından akarak s ilahi dünyadan bu dünyaya indiğine inanıyorlardı. Ganj, cennetlerden aşağıya inerken Lord Şiva onu başına alıp, hızını kesmiş ve dünyanın üzerinde rahat ve uysal bir şekilde akmasını sağlamıştı. Herkes Ganj’ın Lord’un mekanından inip Himalayaların zirvelerinden Hindistan’ı dolaşıp Ganga Sagar denilen Bengal körfezinde okyanusa döküldüğünü bilir. Ganj nehri Hindistan’ı dolaşırken içinde birçok kirli nesneler olabilir, ama yine herkes bilir ki, maddesel olarak kirli görünmesine rağmen, o hiçbir zaman aşkın doğasını kaybetmez. Ganj’ın sularının her zaman bütünüyle ruhsal olduğu ve Lord’un lotus ayaklarından geldiği bilinir. İnsanlar suları ne kadar kirli görünürse görünsün, onun ruhsal doğasının maddesel herhangi bir nesneyle kaybolmadığını bilir. Dolayısıyla her ne kadar Ganj kirli görünse de, herkes Ganj’ın sularının her zaman arındırıcı olduğunun ve onun üzerindeki hayırlı bir esintinin bile bu dünyanın şartlanmış ruhlarına adanmanın ruhsal doğasını getirdiğinin bilincindedir.
Buradaki Ganj örneğiyle açıklamaya çalıştığımız gibi amnaya bu dünyaya indiği zaman bizim maddesel zihin, dil ve deneyimlerimizle karışıp kirlenmesine karşın hiçbir zaman kendi ruhsal doğasını kaybetmez. Bu açıklamalara rağmen, yine de mantığımız Ganj’ın ruhsal dünyadan nasıl indiğini ve ilahi gerçeğin bu dünyada nasıl ortaya çıktığını kavramakta zaman zaman güçlük çekebilir. Geçmişte hayal bile edemediğimiz birçok şeyin şimdi modern çağda gerçekleşip yaşandığını düşünmek, bu olayı kavramakta bize yardımcı olabilir. Geçmişte bize hayal gibi gelen bir olay, örneğin bir sinyalin eter yoluyla yayılıp bir alıcı tarafından toplanarak çok uzaklarda bir yerlerde televizyon ya da radyoda yayınlanması şimdilerde bize çok normal gelebiliyor. Bu teknolojik çağda, iletişimin gözle görülmeyen, ince (süptil) ve enerji boyutunda gerçekleştiğini anlayabiliyoruz. Bilim insanlarının çalışmalarından öğrendiğimize göre, yüksek düzeyle olan bağlantımızın fiziksel olmaması nedeniyle yüce ve ruhsal olan fizik ötesi dünya ile ilişkiye geçmeye çalışmak da artık anlamsız değil.
Bilim insanları, temiz ve açık bir iletişimin ancak gizli ve süptil düzlemde meydana gelebildiğini herkese göstermişlerdir. Dolayısıyla bizim iletinin uygun bir kanalını keşfetmemiz ve kendimizi üst dünyadan gelen bilgileri çekebilen o kanalın düzgün bir alıcısı haline getirmemiz iyi olur. İşte o zaman her şey bize kendini açabilir.
Kendimizi düzgün alıcılar haline getirebilmemiz, inanç ve dua ile başlar. Yeni yapılan bir evde elektrik akımının sağlanması için kablolar döşenir. O ev, elektrik olmadan geceleri karanlıkta kalır. Işık yandığı zaman evin hem içi hem de dışı aydınlanır, her şey görülebilir. Kendi yaşantımızı örneklersek sadece maddi eylemlerde bulunursak karanlıkta kalırız, içsel ve ruhsal yaşamın ışığını imgeleyemeyiz. Ama eğer kalplerimizi açıp dilekte bulunursak, yeni ışık orada belirebilir.
Kalplerimizin ruhsal bilgiyi algılayabilecek kadar temiz olması için dua edersek, o bilgi sevinçle bizim içimizde belirir. Kabloların elektrik akımını taşıması gibi, kalplerimizin de üst boyuttan gelen iletileri algılama yeteği vardır. Kalplerimizden gelen içten inanç ve dua, bizlere üst dünyalardan yeni bir ışık ve yaşam getirebilir.
Srila Bhakti Sundar Govinda Dev Goswami Maharaj